Türk Matematik Derneği

1948'den beri kamu yararına çalışmaktadır

AUM de Tosun Terzioğlu hocam için koştum – Unal Ufuktepe


Dün akşam aldım Tosun Terzioğlu hocamın ölüm haberini. Her şey bir anlamda anlamını yitirdi sanki. Sabaha kadar ölümle boğuşup durdum. Biz insan oğlu düşünen bir varlık olarak, sonlu olduğumuzun bilincine vardığımız günden beri acı çekiyoruz. Bu acıyı hafifletmek adına nice dinler, nice tanrılar yaratmışız ama nafile ölümü bir türlü kabullenemiyoruz işte. Bu duygularla uyudum ve uyandım. Sevgilim suratımdaki ölümcül duyguları okumuş olmalı ki, “İyi misin sen canım?” derken endişesi ses tonuna yansıyordu. “Tosun hoca ölmüş” dedim ve okul yolunu tuttum yine. Bugün Kuwait in sözde özgürlük günü, öğrenciler yok ama her nedense bize mesai var işte. Yüreğimdeki miskin ölümcül duyguyu savurup atmanın tek yolu vardı. Tribünlerinde “Devrim” yazmayan üniversitenin spor sahasında koşmaktı. Ve öyle de yaptım;

İlk tur da Tosun hocamızı uzaktan tanıdığım ODTÜ Matematikteki öğrenci yıllarım geldi belleğime; Kendisi Fen-Edebiyat Fakültesinin dekanıydı. Odasını üniversitedeki asker-polis baskısı nedeniyle işgal etmiştik. Sabırla bizleri dinlemesi, sakinliği, güven veren bakışlarıyla beni derinden etkilemişti.

İkinci tur da ODTÜ matematik bölümünde bölüm içindeki saygın yeri, ve bir şekilde insanların onun mağrur duruşundan çekinmesini düşündüm. Sağ ayağımdaki tendom sorunu yine nüksetti, acı çekiyorum. Tosun hocamın ellinden bir türlü düşürmediği sigarası, o içine derin derin çektikçe canım yanıyor, “içme şu meredi be hocam öldürecek seni” diyemiyorum.

Üçüncü turda: Halil İbrahim Karakaş hocamla TÜBİTAK binasında onunla yapmış olduğumuz üçlü toplantı geldi belleğime. Bu sefer karşısında işgalci bir öğrenci olarak değil, PhD sini almış davetli bir meslektaşı olarak bulunuyorum. Koca TÜBİTAK başkanıyla oldukça sade bir oda da yüz yüze matematik camiasının bircik dergisinin geleceğini konuşuyoruz. Gözlerinde yine aynı parıltı ve güven veren tatlı gülümsemesi içimi ısıtıyor. “Matematik Dünyası dergisini yaşatacağınıza inanıyorum, Türk Matematik Derneği olarak gereken desteği vereceğiz. Ben yakında burayı bırakıyor Sabancı Üniversitesine kurucu rektör oluyorum. Sorununuz olursa çekinmeden arayın” dedi. Koca yürek Halil İbrahim hocamla ona hayır dememiz mümkün mü? Ayak bileğimdeki Aşil tendomun acısına inat koşma tempomu artırıyorum.

Dördüncü tur da Sabancı Üniversitesinde dünya matematik yılını kutluyoruz. Kayıt masasında karşılıyor aynı gülen yüzüyle, elinde yine sigarası. Kocaeli depreminin çocuklarını da toplayıp kampüse getirmiş. Onlara Sayı Şeytanı oyununu sergiliyoruz. Hocamın üzerinde bizim tasarlamış olduğumuz dünya matematik yılı tişörtü. Üzerimdeki tişört sırılsıklam, deli gibi terliyorum.

Beşinci tur da, körfezin iyot kokusu geliyor burnuma; Dünya Matematik Eğitimi Konferansı için Girit deyim.Tosun hocanın da teşvikiyle bir yıl önce üniversitesinde yapmış olduğumuz gösteri, panelde vermiş olduğum konuşmalar doğrultusunda hazırlamış olduğum “Matematik Korkusu” üzerine makalemi sunuyorum . Tosun hocam da orada davetli konuşmacı, kürsüde ağzından dökülen her sözcük salonun her köşesinde anlamını buluyor. Ali Yazıcı hocam (onun birinci kuşak öğrencilerinden) konuşmasını verirken, Tosun hoca ve ben yan yanayız, Ali hoca kürsü de beti benzi solmuş, elleri titriyor sanki. Hoca anlıyor durumu tatlı bir tebessüm fırlatıyor Ali hocaya, o rahatlıyor. Akşam gala yemeğinde Yunanlıların sirtakili dansını görünce “Yok mu bizden Efe oynayacak kimse ” dediğinde biz çoktan pisteydik. Kaslarım öylesine ısınmış ki, artık acıyı hissetmiyorum bile.

Altıncı turda Tosun hoca yine arıyor; “Doğan Hoca ölmüş Antalya da. Matematik Dünyası Dergisini İzmir de sen devam ettir diyor. Ben İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünde bölüm başkanlığını yapıyorum. Onca işin arasında buna gücüm yeter mi? diye düşünmeden “Evet” diyorum. Onun o dost bakışları karşısında insan hayır diyemiyor ki.

Yedi, sekiz su gibi geçiyor. Kampusun çevresindeki Şii ve Sunni camilerden farklı tonlardan, makamlardan ezan sesleri yükseliyor. Yarım saatte on tur nasıl da bitmiş. Tıpkı hayat gibi turlar da su gibi akıp gitmiş. İstanbul da hangi cami de cenaze namazı kılınır diye düşünürken, ezan sesleri bir birine giriyor. Tepemdeki Günesin ısısı beni kavuruyor, bedenim yanıyor sanki . Ama yüreğimdeki ateşinin yanında Güneşin ısısı da ne ki. Ben Hocamın Sonsuzluğa mı, cennet ya da cehenneme mi, ya da nereye gittiğini bilmiyorum… Orta doğuda kayıp bir mülteci gibi koşuyorum, her adımda ölüme bir adım daha yaklaştığımı bile bile koşuyorum. Düşünmekten kendimi alı koyamıyorum, düşündükçe geberiyorum işte…